8 Ocak 2014 Çarşamba

Bananas (1971) Zorla Kahraman

Fielding Mellish (Woody Allen), New Yorklu Yahudi bir kalite kontrol işçisidir. Nevrotik davranışlı Fielding, kadınlar konusunda şansız görünür. San Marcos isimli Latin Amerika ülkesinde meydana gelen diktatörlük devrimine karşı imza toplayan aktivist Nancy’ye (Loiuse Lasser) aşık olur. Nancy, Fielding’ten ayrılır ve Fielding de onunla planlamış olduğu San Marcos’a gitme fikrini tek başına uygulamaya koyar. Gittiği bu ülkede kendini isyancıların bir üyesi olarak bulur ve karşı devrimle San Marcos’un devlet başkanı olur. Amerika’ya bu sıfatla döner fakat FBI tarafından tutuklanır ve yargılanır.
Film, sosyal düzende medyanın yerine ve topluma yapılan manipülasyonlara bir eleştiri niteliğindedir. Medyanın vurdumduymaz tavırla her yerden haber çıkarabilme, insanların özel hayatlarına kadar girebilme özelliğinin Woody Allen tarafından irdelenişi, filmde trajikomik olaylarla sağlanmaktadır. Açılış sekansında verilen San Marcos Devlet Başkanı’nın suikasti ve muhabirin umursamaz tavırlarla izdihamı aşıp başkanın cesedinin yanına gitmesiyle ona şans dilemesi medyanın yoz haberciliğine yapılan bir gönderme olmaktadır. Filmin kapanış sekansındaki Fielding ve Nancy’nin gerdek gecesinin televizyondan naklen yayınlanarak halka sunulması da yine medyanın özel hayat olan saygısızlığının göstergesidir. Bugün televizyon kanallarında haber olarak sunulan çoğu olayın ve magazin haberciliğinin anlamsızlığı ile 1971 yapımı Zorla Kahraman’ın sunduğu medya tipi arasındaki benzerlik yol alamamışlığın bir işareti olarak da toplumsal bir eleştiri halinde ortaya konulabilir.
Hayatta hep kaybeden biri olan Mellish, San Marcos’a gitmesiyle ülkenin diktatör devlet başkanının oyununa gelir. Yemeğe davet edilir. Devlet başkanıyla yemek yeme fikri Mellish’te heyecan yaratır. Diktatör rejimine karşı yapılan kritikte, zehirli yemeği yemesine rağmen ölmeyen diktatör ve enstrumansız klasik müzik çalıyormuş taklidi yapan müzisyenler bu tip rejimlerin bitmek bilmeyen ömrü ve sanata olan sözde destekleri Allen zekasıyla canlandırılmaktadır. Yemek bitiminde hesabı Mellish’in Bank of America kartıyla ödemek zorunda kalması, diktatörlük ve diğer baskıcı rejimlere yapılan emperyalist desteğin bir yorumudur. Diktatörün oyunundan kurtulan Mellish, bu sefer de isyancıların içine düşer ve onlara katılır. İsyancılarla birilikte devrimi gerçekleştirir. Devrim sahnesinde merdivelerden aşağı doğru inen çocuk arabası görüntüsüyle Potemkin Zırhlısı’na yapılan gönderme, halk iktidarının kurulacağı yönündeki umudu temsil eder. Ancak isyancıların lideri de başkanlık koltuğuna oturmasıyla gücün etkisi altında kalır ve o da diktatörleşir. İsyancı grubun talebiyle Mellish, devlet başkanı olur. Trajikomik olayların birbirini izlemesiyle kaybedenlerden olan Mellish, Latin Amerika’da bir ülkenin başkanıdır artık. Ancak ülkenin finansal krizi doğrultusunda paraya ihtiyaçları artar. Amerika bu ülkeyi komünist, Rusya ise kapitalist kabul eder. Her iki taraf da diğerinin ajanlarının yaptırdığı bir devrim olduğunu düşünmektedir. Bugün  de devrim olan Arap ülkelerine bakıldığında devrimlerin güç sahibi ülkelerin siyasi hareketleri desteklemesiyle olduğu görülür. Woody Allen, bu politik müdahaleleri 1971’de filminde eleştirerek hala güncel olan bir siyaseti vurgulamıştır.
Amerika’ya San Marcos Devlet Başkanı sıfatıyla giden Mellish, burada FBI tarafından Amerikan Hükümeti’ni yıkma girişimi suçlamasıyla tutuklanır. Polis devleti ve yargının bağımsızlığının kaybolmasına yönelik ağır eleştiriler içeren film, Mellish’in mahkemede asılsız suçlamalarla karşılaşmasıyla adaletsiz bir dünya düzeninden söz eder. Mellish, mahkeme başında, savaş suçlarından tutuklanan diğer tüm diktatörler gibi mahkemeyi tanımadığını belirtir ancak sebebi juride bir eşcinsel üyenin bulunmamasıdır. Juri, toplumun bir yansımasıysa her kesimden temsil hakkı bulunmalıdır. Hakim, itirazı reddeder çünkü juri Mellish’in istediği gibidir. Mahkeme boyunca sürekli iftiralara uğrayan Mellish, mahkemeyi ciddiye almaz ve hakim elini kolunu sandalyeye bağlatıp ağzını kapattırır. Bu, tarafsızlığını kaybetmiş yargı ve güven vermeyen bir adalet sisteminde suçsuzluğunu savunmanın imkansızlığının bir canlandırmasıdır. Diğer ülkelerin yönetim şeklinin baskıcı ve totaliter olduğunu ileri süren ülkelerin, aslında kendilerindeki baskıcı yönetim ve adalet eksikliğinin, kaybolan yargı bağımsızlığının kritiği film aracılığıyla bugünün hükümetlerine de yapılır.
Kadın erkek ilişkilerine de dikkat çeken eser, ilişkilerdeki anlamsız ayrılıkları da anlatır. Mellish’le aşk yaşayan Nancy, bir gün birden bire ondan ayrılır. Sebep ise belirsizdir. Bir şeyler eksik. Günlük hayatla birebir olarak sunulan bu davranışlar, her zaman sebebi tam olarak anlaşılamayan ayrılıklara yapılan bir göndermedir. Ayrılan kişinin bıraktığı kişi için en doğrusunu istemesi, onu üzmek istemez gibi yalanları, Woody Allen tarzıyla seyirciyle aktarılır. Bir kişi bir gün durduk yere sizi sevmeyi aniden bırakabilir. Filme göre bunun bir anlamı yoktur çünkü hayata göre de anlamsızdır. Nancy ise filmin sonunda Mellish’e geri döner. Günlük hayatta yaşananların bir eleştirisidir, bu. Bırakıp gidenler bir gün geri döner.
Komedi türünde, kendi zaman çizgisinden çıkarak tüm zamanların hükümetlerine, medyasına ve toplumuna yapılan bir eleştiri olarak Zorla Kahraman, sosyolojik olarak iyi bir sanat eseri özelliğine sahip ve görülmeye değer. Woody Allen fenomeninin sinematografisi hemen hemen tüm sinemacıları neden etkilediği filmden de anlaşılabilir.

                                                                                               KAYNAK:http://www.sinemakulubu.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder