8 Ocak 2014 Çarşamba

Lincoln (2011)

2011 yılında Oscar yarışının gözdelerinden olan Steven Spielberg imzalı Lincoln, ABD tarihinin dönüm noktalarından birine odaklanıyor. Başkan Abraham Lincoln’ün köleliği kaldıracak anayasa değişikliğini Temsilciler Meclisi’nden geçirmesi süreci üzerinden gelişen öykü, Amerikan İç Savaşı ve Lincoln’ün kişisel yaşamına da dokunmadan geçmiyor…
Spielberg’ün, ABD tarihinin önemli figürlerinden birinin hayatını bütün yönleriyle ele almak yerine, odağını seçerek ilerliyor olması bir yönüyle büyük avantaj sağlıyor. Zira öykü ve senaryo bu sayede dağınık bir özellik göstermiyor. Ancak diğer taraftan da Spielberg’ün durağan seyreden bir öykü ile 2,5 saat süren bir filmi kotarmak gibi bir zorluğun altından kalkması gerekiyor. Bu konuda oldukça başarılı olduğunun altını çizmek gerek. Çünkü diyaloglar üzerinden ilerleyen ve ağır mevzulara el atan bir film olmasına rağmen Lincoln, bir an olsun tempo kaybetmeden ilerliyor. Üstelik bunu yaparken, günümüz popüler sinemasının belirli anlatım modellerine kesinlikle yaklaşmıyor. ABD tarihinin önemli figürlerinden birinin hayatının önemli bir sürecini, daha klasik bir formatta anlatmayı seçiyor. Bununla birlikte her biri birer tablo gibi düzenlenmiş kadrajları ve incelikli mizansenleri ile göze hitap etmeyi de başarıyor…
01Spielberg, Lincoln’ü her açıdan yalnız ve zorluklara göğüs germek zorunda olan bir adam olarak çiziyor. Ailesel açıdan, kaybettiği oğlunun acısı ve diğer oğlunun savaşa katılma konusunda gösterdiği inat ile mücadele etmek zorunda olan Lincoln, diğer yandan ülkenin lideri olarak ırkçılık ve iç savaşla mücadele etmek durumunda kalıyor. Bir yanda insani açıdan hissettikleri, diğer yanda ise reel politikanın katılığı ve acımasızlığı Lincoln’ün etrafını kuşatıyor. Bu noktada çareyi, işi kitabına uydurmakta buluyor. Dengeyi bu şekilde sağlamaya çalışıyor. Anayasa değişikliğini meclisten geçirebilmek için, gerçekleri meclisten saklayarak, ırkçıların da desteğini almayı deniyor. Diğer taraftan adamları aracılığıyla, demokratların bir kısmına oy karşılığında çeşitli mevkiler teklif etmekten geri kalmıyor.
Filmde mevcut yasaların katılığı ve insanların keskin bakış açıları karşısında Lincoln, ideallerini hayata geçirebilmek için her yolu deneyen bir lider olarak sunuluyor. Bunu yaparken Spielberg, filmini büyük sözlere esir etmekten ve ucuz bir kahramanlık destanı çekmekten itinayla uzak duruyor. Elbette öykünün taşıdığı potansiyel, özellikle finalde Abraham Lincoln’e derin hayranlık uyandırıcı bir gelişime yol açmıyor değil ancak Spielberg o anlarda bile anlatımındaki sakin tondan ödün vermemeyi biliyor. O ana kadar ağırbaşlı bir biçimde usul usul ilerlettiği öyküsünü, geri kalanına uygun, aşırı duygusallıktan uzak bir biçimde sona erdiriyor…
Lincoln’ün stüdyo tarafından daha proje aşamasından itibaren “Oscar’lık film” statüsüne uygun biçimde tasarlandığı kesin. Ancak Spielberg’ün kimi müdahalelerinin etkisi de aşikar. Özellikle filmi tipik bir politik biyografi olmaktan uzakta tutması önemli bir artı. Bunu da özellikle Lincoln’ün hayatının sadece belli bir kesitine odaklanarak yapıyor. Ayrıca sadece tarihi bir film olmak yerine günümüz dünyasına dair alt metinleri ve tespitleri ile de fark yaratmayı başarıyor. Bir yönden Spielberg’ün Munich’tekine benzer bir politik tarafsızlığın peşinde olduğu da söylenebilir…
Lincoln, kısa ancak oldukça gerçekçi ve sert bir savaş sahnesi ile başlıyor. İlerleyen bölümlerde de Lincoln’ün savaş meydanını ziyaret ettiği sahnede gördüğümüz cesetler aracılığıyla savaş gerçeğiyle bir kez daha karşılaşıyoruz. Spielberg, filmin geri kalanında olduğu gibi savaş sahnelerinde de ölçülü hareket ediyor. Kimi Spielberg filmlerinin taşıdığı duygusallıktan bu sahnelerde de eser yok. Bunun dışındaki bölümlerde çarpışma anları göremiyoruz ancak, öykünün ilerlediği her yerde savaşın devam ettiğini hissediyoruz. Bu bağlamda Lincoln’ün aslında minimalist bir savaş filmi olduğunu bile söyleyebiliriz.
02Ağırlıklı olarak Steven Spielberg’ün yönetmenlik performansı ile öne çıkan filmden bahsederken, Daniel Day-Lewis’i anmamak olmaz elbette. Filmin hüzünlü ve kasvetli tonuna uygun, sakin performansı ile Lewis, hafızalardan kolay kolay silinmeyecek bir Abraham Lincoln portresi sunuyor. Anayasa değişikliğini meclisten geçirebilmek için yalan söylemeyi göze alan radikalde Tommy Lee Jones da çok iyi performans veriyor ve filmin Lewis’den sonra en çok akılda kalacak performansını vermeyi başarıyor. Yan rollerde karşımıza çıkan Sally FieldJames SpaderJohn HawkesJackie Earl HaleyJoseph Gordon LevittTim Blake Nelson gibi pek çok önemli ismin varlıkları da oyuncu performansı olarak filme ciddi katkı veriyor…
Lincoln, tam 12 dalda aldığı adaylıklarla Oscar gecesine damga vuracak filmlerden biri gibi gözüküyor. Üstelik filmin, akademinin bu yılki politik tavrı ile de uyum gösteren bir yapısı olduğunu da kabul etmek gerekir. Tüm bunları dışarıda bırakarak baktığımızda ise Lincoln, politik derinliği, usul usul akan öyküsü, incelikli anlatımı, görselliği ve usta işi yönetmenliğiyle dikkat çeken yılın önemli Amerikan filmlerinden biri…
                                                                                                                     KAYNAK:http://www.beyazperde.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder