8 Ocak 2014 Çarşamba

Mama (2013)

Bu hafta senenin ilk derli toplu korku filmini izleme şerefine nail olduk diyebiliriz.Guillermo Del Toro’nun yapımcılığı ve henüz ilk uzun metrajını çeken Andrés Muschietti’nin yönetmenliğinde kotarılan Mama, iki küçük kız ve ormanın derinliklerindeki bir kulübede onları büyüten hayaleti öykünün merkezine yerleştiriyor… Mama’nın aslında ilk bakışta akla gelen pek çok filme göre, kısmen de olsa, farklılıklar taşıyan bir öyküsü var. Babalarının, önce annelerini sonra da kendisini öldürmesi üzerine ormanda kalan ve burada bir hayalet tarafından yetiştirilen iki küçük kız kardeş, yıllar sonra bulunuyorlar. Tabii uygarlıktan uzak şekilde büyüyen kızlar, bulunduklarında hayli yabanileşmiş haldeler. Amcaları, kızların bakımını üstleniyor. Ancak çocukları büyüten hayalet de peşlerini bırakmamaya kararlı olunca gerilim başlıyor…
Muschietti henüz ilk filminde, yeteneğini fazlasıyla kanıtlıyor. En çok da görsel açıdan farklı atmosfer taşıyan bir yönetmenliği var. Özellikle kamera kullanımı konusunda üstün bir yeteneği var ve bunu yaratıcı şekilde kullanmayı daha ilk filmini çekiyor olma handikabına rağmen fazlasıyla başarıyor. Genç yönetmen, kamera hareketlerini, kimi sahnelerde gerilimi tek başına sağlayan unsur haline getirmekte zorlanmıyor. Klasik sıçratma efekti ile korkutma numarasına da başvuruyor başvurmasına ama filmin bütün gerilimini bu ve bunun gibi basit numaralar üzerine kurmuyor.
1Hem öyküsüne hem görsel vizyonuna güvendiği hissediliyor. Tabii yönetmenden bu kadar bahsetmişken Mama’nın kökeninden de söz etmek gerek. Mama, genç yönetmenin 3 dakikalık aynı isimli kısa metrajından uyarlanmış bir yapım. Zaten Muschietti’nin filmini gören Guillermo Del Toro, genç yönetmenin yeteneğinden çok etkilenmiş ve bu filmin yapımcılığını üstlenmiş. Yönetmenin sinema duygusu ve gerilim yaratma yeteneği konusunda önemli ipuçları taşıyan bu değerli kısa filmi de izlememiş olan herkese tavsiye etmiş olalım bu noktada…
Tekrar konumuz olan uzun metraj Mama’ya dönersek, filmin (tabii hayaletimizi bir kenara koyarak) en akılda kalıcı karakterinin Annabel olduğunu söylemek mümkün. Son dönemin gözde oyuncusu Jessica Chastain’in yine oldukça başarılı bir performansla canlandırdığı karakter, oldukça cool bir rocker. Bir rock grubunda çalan Annabel, çocukların amcasıyla yaşıyor ve tahmin edilebileceği üzere anneliğe pek de sıcak bakmayan biri. Adamın da bir ara hastaneye yatmak zorunda kalması ile çocukların bakımını üstlenen Annabel ile çocuklar arasında zaman geçtikçe ister istemez belli bir yakınlık kuruluyor. Tabii bir yandan çocukları büyüten hayaletin de devreye girmesi, iki kadın arasında tuhaf bir “annelik” çekişmesi durumu yaratıyor. Çocuklar için de seçim yapması zor bir durum ortaya çıkıyor. Zira Mama ile aralarında tam bir anne – evlat ilişkisi olan çocukların, “gerçek” bir kadına, üstelik de onların bakımını üstlenmeye hiç ilgi duymayan, soğuk bir kadına alışmaları ve onu tercih eder hale gelmeleri çok kolay durmuyor. Senaryodaki en büyük çatışma da buradan çıkıyor zaten ve işin doğrusu bu çatışma, araya giren başarılı gerilim sahnelerinin de katkısıyla tüm filmi sürüklemeyi başaracak bir güç taşıyor. Annabel dışındaki karakterlerden çocuklar, küçük oyuncuların da başarısıyla filme olumlu katkıda bulunurlarken, Mama da hem görünüşü, hem de öykünün taşıdığı potansiyel ile unutulmaz bir hayalet olmayı başarıyor…
Senaryo anlamında özellikle finale doğru belirginleşen bazı boşluklar dikkat çekiyor. Çocukları her şartta sahiplenmeye kesin kararlı görünen hayaletin, belli durumlar ve kişiler karşısında aynı tutarlılığı, en azından aynı seviyede sürdürmemesi bu boşluklardan başlıcası. Özellikle bu durum, öykünün finalde ciddi bir havada kalmışlık yaşamasına yol açıyor. Nihayetinde bizleri belki de bütün filmi izlemeye iten motivasyon, ciddi anlamda sekteye uğruyor. Elbette başka eksikler de var. Örneğin doktor gibi kimi yan karakterlerle gereğinden fazla vakit kaybediyoruz. Yani netice olarak senaryonun, bütün olarak gözden geçirilmeye, belli yönlerden sadeleşmeye, belli yönlerden ise derinleşmeye ihtiyacı var gibi görünüyor diyebiliriz…
3Tabii senaryonun geliştirilme aşamasındaki tüm bu eksik ve gediklere rağmen, öykünün de izleyiciye geçmekte zorlanmayan belli bir duygusu var. Örneğin Annabel’in, geceyi evin dışında geçirdiğini gördüğü Lilly’nin peşinden koşup kucakladığı ve ona dokunduğu sahne bunlardan biri. Hem çocuğun gerçek bir anneye olan özlemini hem de Annabel’in o güne kadar çok uzak olduğu anne şefkati hissini ilk kez yaşamasını bir arada sunan bu sahnede olduğu gibi, kimi ufak anlar dramatik yapıyı güçlendirerek seyirciyi filme bağlamayı başarıyor…
Genç ve heyecan verici bir yönetmenin, öyle çok yenilikçi olmasa da, özellikle son dönem korku sineması açısından düşünürsek, ortalamayı aşmayı başaran bir filmi olan Mama, kesinlikle hayal kırıklığı yaratmayacak, ilgiye değer bir iş. Filmin özellikle sinema salonlarında izlendiğinde etkisi daha iyi anlaşılacak bir görsel yapısı olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.,
                                                                                                                          KAYNAK:www.filmelestirisi.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder